MAVİ ve KARA
- 5 Eki 2022
- 3 dakikada okunur
İnsan çocukluğunu unutmaz, iyi kötü anımsar. O günleri anlatır durur. Bazen çevresi bıkar. Benim de yazdıklarım bunun gibi midir bilmem? Belki usanmıştır satırlar.
Çocukluğumda her köşe başında bir çıkrık ve tezgâh sesi vardı. Bir umudun ucunda tıkırdayıp dururdu. Her evde ekmek kapısıydı onlar. Sabah akşam mırıldanırdı. Güzel günlerdi. Kilitte bir anahtar, çıtlar dururdu.
Bizim heybemizde ise yazları kokan bir zırlangıç beklerdi. Onda oyunlarımız boğulurdu. Şimdi zaman zaman sorarım, nerede o yarım kalan gülüşlerimiz, çocukluğumuzdan kalmış o sevecenliğimiz, incinmişlerimiz? Kim geri getirebilir? O kalan gülüşlerimizi.
Bazen sorarım kendi kendime “o kırılan testide nelerimiz akıp gitti?” yarım bardak su muyduk biz? Bir türlü bitiremedik, fakat susuzluğumuz da dinmedi. Hala bekler bizi oralar. Sesimizde uğuldar dağlar taşlar. Ben bazen gülüşüme bir dürümün tadını eklerim. Fakat gelmez uzaklar.
Ne diyeyim, kimse kesip durmasın gülüşlerimi oradan, bakıp dursun onlar.
Bugün öğrenme ve öğretme üzerine yazacaktım. Fakat nerelere gittim. Yine çocuk anılarımla sizleri meşgul ettim.
Sokrates son günlerinde, bir gün bir öğrencisinin elinde sazını görmüş ve bu sazın nasıl çalındığını öğrenmek istemiş. Hakkında ölüm kararı verilen hocasına öğrencisi, “hocam öğreteyim ama sazı çalıp hiçbir zaman keyfine varamayacaksınız. Çünkü buna vaktiniz olmayacak” demiş. Sokrates de “Asıl keyf çalmakta değil, çalmayı öğrenmektedir” diye cevap vermiş.
Hangi yaşta olursanız olun, şartlar nasıl olursa olsun, öğrenmek başkadır. İnsana yeni ufuklar, yeni düşler getirir. Okumak ve düşünmek onu besleyecektir.
Bir zamanlar yurdumuzda bir Köy Enstitüleri vardı. Bir rüya gibi gelip geçti.
Sabahattin Eyüpoğlu, “Mavi ve Kara” kitabında 17 Nisan 1967 tarihli “Köy Enstitülerini Anarken” başlıklı yazısında köy enstitülerinde geçen anılarından bir kaçını anlatır.
Kaymakamlık yapmış bir arkadaşı bir köy enstitülü öğretmenden bahsederek dert yanmış; Bir gün odasına gelen öğretmene, Kaymakam saygı göstermiş, kahve söylemiş, birden konuşurken, ağa ve çevresinin okul yapımına engel olduklarını öğretmen aktarmış. Kaymakam da “onlarla iyi geçinmeye bak, yoksa köyde tutunamayacaksın” diye söyleyince öğretmen “ben buraya öğüt dinlemeye değil, sizi ödeve çağırmaya geldim” demiş. Kaymakama görevini hatırlatmış.
Bunu ancak özgür eğitim almış öğretmenler yapabilir. İşte köy enstitülerinde özgür eğitim bahis konusu idi. Onlar her cumartesi yapılan çalışmaları okulun önünde öğrenci, öğretmen ve çalışanlarla değerlendirir, eksikliklerin nereden kaynaklandığını saptarlarmış. Böyle bir ortamda yetişmişler.
Bir gün de Tonguç kendisine bir olay anlatmış. Adana’nın bir kazasında eğitim müdürünün odasına, beş köy enstitülü öğrenci gitmiş. Müdürle konuşurlarken, binada bir yangın çıkmış. Koca hükümet konağında Enstitülülerden başka kimse kalmamış ve Enstitülü öğrenciler yangını söndürmüşler. Daha sonra da kaymakamın evinde çay içmeye çağrılmışlar. Köy enstitülü öğretmenler devlet malına böyle ilgi ve ihtimam gösterirlermiş. Sorumluluklarının bilincinde olurlarmış.
1944 senesinde de bir cip Kastamonu’dan Ankara’ya Tonguç’la bir grubu getiriyormuş. Köylere uğradıklarından geç kalmışlar.
Ankara’ya on km kala benzin bittiğinden cip durmuş. Tonguç şoföre tek bir kelime söylememiş, yürüyelim demiş. Geceleyin iki saat yürüdükten sonra yakınmamış, yoruldum diye söylenmemiş. Onunla yürümek doğan güne karşı, türkü söylemek gibi bir şeymiş.
Sabahattin Eyüboğlu, “Tonguç Baba batılı olduğu kadar yerliydi. Kafasında kurduğu yapının planı Batılı, taşı toprağı yerliydi. İzlediği eğitimciler Batılı, özlediği aydın insanlar yerliydi. Köy ve Enstitü kavramlarını bir araya getirmesi bundandır.” Demiş. (1)
Köy Enstitüleri ülkemizin güleç yüzüydü. Bir rüya idi, gerçek oldu. Bu güzellik fazla sürmedi. Sonunda ise sönüp gitti. O güzel kurumlar devam ettirilemedi. Öğretmen okullarına dönüştü ise de sonunda onlar da kapandı.
Sabahattin Eyüboğlu, (1940-1973) yılları arasında yazmış olduğu “Deneme” yazılarını ”Mavi ve Kara” isimli bir kitapta toplamış. Bu kitabı 1978 yılından beri kitaplığımda bulundururum. Kitabın arkasında da belirtildiği gibi “Uygarlık nedir, geçmiş-gelecek nedir?” bu sorunları, ileri bir tarih görüşü içinde Sabahattin Bey temellendirmiştir. Kitapta çok güzel yazılar mevcuttur.
Kısa da olsa bu kitaptan Köy Enstitülerine yönelik alıntılar yaptım.
Kardeşi Bedri Rahmi Bey ressam ve şairdir. Sabahattin Eyüboğlu ise bir filozoftur. İki kardeşi ve Tonguç Babayı saygı ve özlemle anarım. Huzur içinde uyusunlar.
Hasan OKURSOY 5 Ekim 2020 Yelki
Kaynak; 1-Sabahattin Eyüboğlu, “Mavi ve kara” Çağdaş Yayınları, İstanbul, Şubat 1977 s. (277-278)
Not; 5 Ekim "Dünya Öğretmenler Günü" kutlu olsun.
