HİKAYE
- 11 Eki 2022
- 2 dakikada okunur
Paslı tenekelere iyi bak, bazen onda çiçekler uyur. İnsanın söyleyemedikleri duvar kavuklarından bakar durur. Hepimizde bu yaşam denen fırtınadan bir derin uyku kalır. Sesin bile ufalanır, yalnızlığından bir tren geçer, sonra sessizliğin karanlığını boğar.
İnsan yaşlandıkça, yanında anılar çoğalır, içini çeker, deniz olmak ister. İçinde geçmiş yüzer. Bazen de günü sorgular, şu dalda seken kuşlara, şu yürüyen karıncalara, gördüğü her şeye; “bu dünyada neyi değiştirebildim?” diye sorar. Ben şiirle dost oldum, sabah akşam yazdım. Bilmem bir şeyler anlatabildim mi?
Bazen de şiirlerimde çocuk oldum. Utandım yazdıklarımdan, oysa güne not düştüm. Yaşadıklarımı ve bu anı size ve bizden sonra geleceklere aktardım. Yazarken güzel olanı seçmeye çalıştım. Utandım diye yazdığıma bakmayın, aslında yazdıkça mutlu oldum.
Söküklerim olmadı mı? Olur, elbet, hepimizin bir kanayan yarası, acısı vardır. Zaman zaman depreşir, ya şaraba vurursun veya böyle benim gibi bazen de yazmaya koyulursun. Benimki de onun gibi bir şey.
Uzaktan bir haber alırsın, kahrolursun, günü ne kadar nakışlasan, bu ömür dediğin ne ki, bitiyor işte tek tek. Bizde de yakın veya uzak, bir gün elbet bitecek.
Bazen çocukluğumu çok isterim, aslında hepimiz özleriz o günlerimizi. Bir kırlangıç sevincinde pike yapar düşlerimizde o günlerimiz.
Bir de bir sapan yeter, o sevinci düşürmeye. Dediğim gibi sapan olmayınız. Her sevinci yaşatınız. Günü seviniz. Unutmayın, bütün nehirler denize akar.
Çocukluğumda bir harman yeri vardı, orada yaz bir başka solurdu. Dövene binmek bir farklı mutluluktu. O günlerden bu güne, dövenin yerini potas aldı, dövenler unutuldu. Yaz yağmurları bazen sele dönerdi. Baharda geciken yağmurlar için hacet duasına çıkan büyüklerimiz, bu sele üzülürdü.
İnsan zaman zaman sessizlik ister. Kendini dinler. Bir kav çakmak gelir, atılır ark dibine. Geçmiş günler suda dağılır. Tüter durur kaçak bir tütün. Baksana neler düşürdüm bugün de güne.
Bugün, Cahit Külebi’nin çok sevdiğim “Hikaye” isimli şirini ve öyküsünü yazarak yazımı bitirmek isterim.
HİKAYE
“Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde Kuzey rüzgârları eserdi, Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi, Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz!”
Tokat’ın Zile ilçesinde dünyaya gelen Cahit Külebi; “1944 yılında tarih öğretmeni eşi Süheyla hanım ile evlenip Antalya’ya tayin olmuş. Temizlik için masasını dağıtan eşine bir akşam ‘Masamı’ elleme diye bağırmış. Tartışmanın ardından eşi kapıyı çarpıp çıkmış.
Cahit Külebi Bey çok üzülmüş. Hissettiklerini eşine söyleyememiş. Şiiri birden bire yazmış. Doğduğu köyler Türkiye’nin en güzel ceviz ağaçlarının olduğu yerlermiş. Hep dudakları çatlakmış, bu yüzden zaman zaman krem kullanırmış. Eşi sabah şiiri okumuş, yazılış nedenini duyunca barışıp birlikte okula gitmişler.” (1)
Cahit Külebi’yi ve eşini saygı ve özlemle anıyorum. Huzur içinde uyusunlar.
Hasan OKURSOY 10 Eylül 2020 Yelki
Kaynak; (1)Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Cahit Külebi’nin "Hikaye" şiirinde Zile ve Hikaye şiirinin yazılış serüveni. Kültür Evreni s. 97
