top of page

GÜNLÜĞÜM;

  • 5 Kas 2022
  • 2 dakikada okunur

23 Şubat 2000 Çarşamba;

Günler çabuk geçiyor, bir bakmışsın yaşın 53, zaman zaman düşünürüm, bize neden genç olduğumuz zamanlar bu yetkileri vermezler. O cesur zamanlarımızda daha verimli işleri yapmaz mıydık diye.

Müfettişlik görevi bize hem yurdumuzu iyi tanıma imkanı verdi, hem de yeni olaylara tanık olmayı, arkadaşlarımızın aktardıklarını satırlara not etme fırsatını sağladı.

Müfettiş arkadaşım Süleyman Arun beyin başından geçen olay ve anlattıkları bizi hem güldürdü, hem de düşündürdü. Yozgat İli’nde Hakkı Borataş paşanın valiliği sırasında; Cumhurbaşkanı ve kuvvet komutanları, helikopterden indiklerinde binecekleri aracın fors ve plakalarının yapım işleri okuluna verilmiş. Arkadaşımız bu görevleri en iyi şekilde yerine getirdikten sonra bu araçların da benzin ikmalini gerçekleştirmek için Petrol Ofisi bayisine giderek hepsinin depolarını doldurtmuş ve dönüşünde Hükümet binasına giderken, birden nereden olduğunu bilmediği insanlarla yol kenarlarının sarıldığını ve alkışladıklarını görmüş.

Bir şey yapamamanın sersemliği içinde Cumhurbaşkanlığı için hazırlanan aracın içinde, camlar görüntüyü de engellediğinden kimse aracın içini Süleyman beyi görememiş ve Cumhurbaşkanı geliyor diye şehir ve yetkililer alkışlar arasında kendisini karşılamaya başlamış. Ne yaptı ise durumu kurtarmak mümkün olmamış.

Vali Hakkı Borataş Paşa Cumhurbaşkanı diye kapıyı açınca Süleyman arkadaşımızın durumu hiç de iç açısı olmamış. Paşa “Bunu yapmak kadar yaşamak da önemlidir. Bunu sen yaşadın bu sana yetti.” Diye kendisine söylenmiş. Süleyman anlatırken çok tatlı anlattı. Ben bir kısmını yazabildim. “Unutamadığım bir olay yaşadım” dedi. “Gömleğim terden sırtıma yapıştı. Yolda insanların dalga dalga açılmaları beni çok etkiledi. Araçların forslarını, plakalarını yaptırma konusunda görevli olmam, belki bir anlık da olsa bunu bana yaşattı.” Diye sözlerini bitirdi. Şiirle yakın ilgim, insanların bu konuda ki çalışmalarına tanık olmamı da sağladı.

Emin Ertekin isimli emekli bir öğretmen; güzel bir şiir sundu.

“Her tarafımız efkar dolu, dert dolu Mayısın l9 u gelir de açılmaz yolu, Bu iki Garibin ne olur sonu ? Eridik, bittik şu Ağrı'nın dağında


Okuldan lojmana, lojmandan okula gelir gideriz, Her gün akşam acı tatlı sohbet ederiz. Birbirimizi bazen sever, bazen üzeriz, Ömrümüz geçiyor şu Ağrı'nın dağında.


Karlı havalarda matem tutarız, Geceyi gündüzü birbirine katarız, Köylüye Bakana atar tutarız, Ömrümüz geçiyor şu Ağrı'nın dağında..”


Şiiri çok sevdim, belki toplantı sonlarında bu şiiri okurum diye yanımda saklamaya söz verdim. Yeni göreve başlayan ve yalnızlıklarını en iyi anlatan iki öğretmenin bana yansıyan güzel anıları da bu dizeler oldu. Bir de bir dershanedeki öğretmenler odasındaki şu sözler dikkatimi çekti. Bunu da not aldım.

“ÇOCUKLARINI GÜNLÜNCE SEV DAVRANIŞLARINLA TERBİYE ET”

İyi bir söz olarak değerlendirdim.


Hasan OKURSOY



bottom of page