top of page

GÜNLÜĞÜM;

  • 26 Eki 2022
  • 4 dakikada okunur

6 Mart 2002 Çarşamba; Bugün 1965 yılında ilk görev yaptığım Antalya İlinin Kaş İlçesi Karadağ köyüne gittim. Geçmişimle buluştum, duygulandım, sevindim. Dilerim herkes ilk görev yaptığı yere gitsin, bu duyguyu yaşasın. Bahri Şekerci, kardeşi Faik’i yitirmiş. Hep birlikte evlerinin yanındaki aile mezarlığında Faik Bey ve yakınlarını ziyaret ettik, Şerife Hanım(Bahri Şekercinin eşi), kısa sürede gelini ile birlikte mütevazı bir sofra hazırladı. Oğlu İdris, oğluna babasının ismini vermiş. Karadağlılar seracılıktan zengin olmuş, yılda iki trilyon paranın köye girdiği aktarıldı. Rahmetli Faik Şekerci tarlasını okula bağışlamış yeni yapılan okul binası, köyün ve çevrenin okul ihtiyacını karşılayacak konuma gelmiş. Eski okul binasını, lojmanı ve sınıfları gördüm. Babam geldiğinde kaldığı odadaki anılar beni duygulandırdı. Sonra Ali Tığlı’nın evine gittik. Alinin ekonomik durumu seracılık sayesinde daha iyi olmuş. Muhtar Durmuş; hasta yatağından kalkarak bizi karşıladı, çok sevindi “öldüm sanıyordum, bugün dirildim” diye söylenip durdu. Ayrılırken de “Oğlum bak baban iyi ve büyük insanlarla birlik olmuş, sen de böyle iyi büyük insanlarla konuş birlik ol” diye oğluna nasihatte bulunurken gururluydu. Birlikte olduğumuz Arkadaşlarım, “bu kadar kısa bir sürede böyle sevgi yumağı oluşturmuşsunuz” diye beni kutladılar. Bu sevgiyi ve kaynaşmayı gören okul müdürü Ferruh Öğün ile öğretmen Mustafa çok şey öğrendiklerini söylediler. Mustafa Bey “bir gün bende ilk görev yaptığım İl olan Mardin’deki köye gideceğim” diye hevesle söylendi durdu. Karadağ köyünde benden sonra öğretmenlik yapan Ahmet Aslan, Bursa’dan iki otobüs dolusu öğrencileriyle gelirmiş ve çocukları evlere dağıtırmış, sonra onlarla birlikte köy meydanında halk oyunları oynayıp ayrılırmış. Köylüler anlatınca; Ahmet Öğretmeni kıskandım ve bu davranışını takdir ettim. Kaş’ta yarım adayı turladık. Açıkhava Tiyatrosu basamaklarında güneşin batışını seyreden Adliyeden emekli Hamza beyle tanıştık. Hazma bey tiyatronun basamaklarındaki gölgelemeye imkân verecek ağaç yerlerini gösterdi. Antik tiyatrodaki uygunsuz yazıları sildiğini ve “seni seviyorum” yazısını bıraktığını belirtti. Sonra oda şeklinde oyulmuş (9) kişilik kaya mezarını gösterdi. Bu mezarın bir zamanlar oturma odası olarak kullanıldığını ve soba deliğini görünce üzüldük. Hamza bey “Ana baba kokusu” denilen otu koparıp bize verdi. Uzun müddet bu otu elimizden bırakmadık. Aramızdan ayrılan anne ve babalarımızı hatırladık. Kınık Yeşilköy ÇPL si (Çok Programlı Lise) müzik öğretmeni Arif Sümbül’ün Teke Yöresi halk türkülerini yorumlaması bizi duygulandırdı. Okul Müdürü, Arif Sümbül bey den bahsederken, “uçan kuşlarla dosttur” dedi. Biz de toplantılarımızda ve görevlendirildiği saz kursunda onu övdük, onurlandırıcı konuşmalar yaptık. 1963 yılında Kalkan yol yapımında ölen işçilerden biri olan Halil’e yakılan bir türküyü Arif Bey yorumladı. İnsanoğlu kendisi için çalışanları unutmuyor. Yıllar sonra acısına türkü yakmış. Bu türküyü dinlerken, daha da duygulandık. Emin Kasapoğlu’nun oğulları, babalarının anısına okul yaptırmış, denetlediğimiz okul da bu okul. Kayserili bir aile, Mehmet bey güzel sanatlar eğitimi almış, Yeşilköy’de yerleşip kalmış. Büyük kentin o gürültülü yalnızlığından, buradaki güzelliğe gelmiş ve çevrede dürüstlüğü ile ün salmış. Rafet Ünal; 1957 Antalya Aksu Öğretmen Okulu mezunu, şimdi emekli bir öğretmen. Üç kızı var. Kaş Kaymakamı’nın sekreteri olan kızının gülümseyişi ve güleç yüzü bizim de dikkatimizi çekti. Rafet Beyi Adliye Zabıt Kâtibi Hamza Bey vasıtasıyla tanıdık. Sabah ada yürüyüşü sonu otelimize dönerken, Rafet Beyi gören Hamza Bey “Rafet Bey de sizden biri” diye yolda bizi tanıştırdı. Ayaküstü sohbetten sonra da; Rafet Bey bizi evine sabah kahvesine davet etti. Kahve sohbetinde, ortak arkadaşlarımızdan Mesut Çevik, Ali Rahmi Er ve Şakir Karahasan’ı tanıdığını söyledi. Aksu öğretmen okulunu anlattı. Onlardan anılar aktardık. Karadağ Köyünden Bahri Şekerci’den sitayişle bahsetti. Kaş’ın karşısındaki Yunanistan’a ait Meis adasına gidip geliyormuş, Fahri Konsolosu imiş. Nevzat Beyin öğrencisi de olmuş. Nevzat bey, Rafet beyin öğretmenliğinde de İlçe İlköğretim Müdürü imiş. Çalışmalarında sert ve katı görünümünü hep hissettirmiş. Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu sınavını kazanıp gideceğim sırada, okulu muhtara teslim etmediğim için beni göndermek istemediğini, ikna edinceye kadar, neler çektiğimi ben de anlattım. Rafet Bey çalıştığı müddet içinde Nevzat beyin baskılarından öğretmen arkadaşlarını korumuş, zaman zaman bu konularda Nevzat Beyle çatışmış. Rafet Bey aynı zamanda sendikal faaliyetlerde de bulunmuş. Konu torunlardan açılınca; Rafet Bey “Yunanistan’da da çocuklar babalarının ismini doğan çocuklarına vermezlerse büyükler üzülürmüş.” Dedi. İki kızının da ismini torunlarına verdiğini ve buna sevindiğini belirtti Nevzat Göçmen beyi belediye parkında otururken buldum. Bizi bekliyormuş. Yakasında Atatürk Rozeti mevcuttu. Hala o eski İlköğretim Müdürlüğü görevindeki görünümü üzerindeydi. Nevzat Bey 1916 Kıbrıs Lefkoşa doğumlu, 1924 yılında Kıbrıs’tan Antalya’ya kardeşleri ile gelişlerini, İstanbul Erkek Öğretmen Okulunda okuyup askere gidişini ve 1941 yılında Kaş’a atanışını bugünkü eşi ile evlenişini anlattı. Kıbrıs’ta saray önünde İzmir’in işgali üzerine Rumların bayram edişlerini ve babasının kendilerini yetiştirmedeki gayretini, Nevzat Bey duygulanarak anlattı. Kıbrıs’ta şehit olan Doktor Binbaşının eşi ve çocuklarının katledildiği ev sahibi yeğeni oluyormuş. Ayrılırken, Kasaba İlkokulunu yıkmayın diye İlçe Milli Eğitim Müdürü Osman Karakuşa tembihlerde bulundu. Belediye Başkanı ile Kaymakam’ı çay bahçesinde otururken gördük. Onlarla çay içtik. Belediye Başkanı öğretmen kökenli, Tunceli’de çalışırken paltosunun yakası kalkık gezdiğini gören okul müdürü “kabadayı derler” diye kendisinin dikkatini çekmiş. Kaymakam Bey, genç çalışkan bir idareci, şikâyetlerden dert yandı. Bizi akşam yemeğine aldı. Kaş’taki tarihi yerler hakkında bilgi verdi. Xanthos Antik Kenti, Kaş’a gidildiğinde görülmesi gerekli tarihi bir şehir. Kaş’tan 43 Km sonra Patara’yı geçince Kınık köyünün arkasındaki tepede Xanthos antik kenti görülür. Xanthoslar Perslere karşı ilk savaşlarını vermişler, son kişi kalana kadar savaşmışlar ve yenilmişler. Dağlara kaçan 80 aile şehri tekrar kurmuş. Tarih boyunca büyük istila ve felaket yaşayan Xanthoslar Romalılar tarafından tekrar işgal edilmiş. Xanthoslar esir düşmemek için önce ailelerini kendi elleri ile öldürmüşler ve şehri ateşe vermişler. Daha önce Perslere karşı da aynı metodu uygulayan Xanthos halkı özgürlük uğruna tekrar yok olmuş. Bu bölgede yaşanan depremler sonunda da bir daha kendilerini toplayamamışlar. M.S. 8. Yüzyılda Arap akınları ve korsan saldırılar sonunda terk edilen bu bölgeye Türkmenler yerleşmişler. Xanthos’ta bulunan bir yazıtta; “Evlerimizi mezar yaptık. Mezarlarımızı ev. Yıkıldı evlerimiz. Yağmalandı mezarlarımız. Dağların doruğuna çıktık. Toprağın altına girdik. Suların altında kaldık. Gelip buldular bizi. Yakıp yıktılar. Yağmaladılar bizi. Biz ki analarımızın, kadınlarımızın uğruna; biz ki onurumuz ve özgürlüğümüz uğruna, toplu ölümleri yeğleyen bu toprağın insanları. Bir ateş bıraktık geride.” Diye bu durum çok güzel anlatılmıştır. Roma istilasında, odun ateşine atılarak aileleri yakılan son savaşçılar da teslim olmak yerine ateşe atlayıp toplu intihar etmişler. Kaymakam; “Dünyada, Xanthos’ta ilk katliam yapılmıştır. Savaşı kazananların bu zaferi, tarihte onursuzluk olarak anılmaktadır” dedi.

Hasan OKURSOY 16 Mart 2002 Kaş



bottom of page