GÜNLÜĞÜM;
- 19 Eyl 2022
- 5 dakikada okunur
29 Temmuz 2013 Pazartesi; İsmail Hakkı Tonguç, öğretmen ve müdürlere yazdığı mektuplarını genellikle; “çok çok gözlerini öperim ”sözleri ile bitirirmiş. Hep yol gösterici, çalışanları iyi yönde yönlendirmeye çalışırmış. İsmail Hakkın Tonguç’un mektupları, bugün bile eğitim sistemimizdeki sorunların çözümünde öğretmenlere yol gösterici, onlara ışık tutucu konumdadır. Sevgiyi, birlikte olmayı ve bütünlenmeyi hep öğütleyen olmuştur. Bu mektupları okuduğunuzda, bir yöneticiden beklenenleri bulursunuz. Bir bilim adamının titizliği içinde yazılmış olduğu Kanaatine varırsınız. Çağdaş Eğitim Vakfı tarafından yayımlanan “İ. Hakkı Tonguç, Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları” kitabı bu konuda kaynaktır. Oğlu Engin Tonguç’un yazdıkları ile diğer kaynaklara göre babası iyi bir arşiv bırakmış, fotoğraf çekmeyi ve geleceğe belge bırakmayı alışkanlık haline getirmiş. Bu mektuplardan aldığım özlü sözlerden bazı alıntılar aşağıdadır. “Müesseseler tek şahsın malı olmamalı. Tek insanla ve sadece onun fikirlerine göre idare edilmemeli.” (1) “Dilekçeniz deki sözlerin bir kısmını sizlere hiç yakıştıramadığım için dilekçeyi resmi muameleye koymadım. Temiz, saf hayatınızın en ufak şekilde de olsa kirlenmesini uygun bulmadım. Hepinizin adlarının yazılı bu dilekçeyi hususi bir mektup gibi kendi evrakım arasında saklayacağım. Direktörünüze bile göstermek niyetinde değilim. Onun için size şu hususi mektubumla cevap veriyorum. Her birinizle Enstitüde veya hayatta görüşeceğim ve bu mektupla yazdıklarımın doğru olup olmadıklarını soracağım. Bilgi ve tecrübeleriniz çoğaldıkça benim dediklerimin ne demek olduklarını anlayacağınıza eminim. Müfettiş ve Enstitü Müdürü ne derse ona göre hareket ederek okulunuza dönerken yüzünüzün akıyla dönmenizi diler, gözlerinizi öperim.” (2) Artezyen işini bildiren tele çok sevindik. Tebrik ederim. Tabiatla çarpışa çarpışa ondan bir nimet koparabilmek hakiki kahramanlıktır. Bu işe emek verenlerin hepsine çok çok teşekkürler.”(3) “Fakat bütün bunlardan sonra sizlerin bazı kusurlarınızı da yazmadan geçemeyeceğim. Onların başlıcaları: a) İşlerinizi planlamayı, işin üstüne tam vaktinde saldırmayı bilmiyorsunuz. İş yapmaya en müsait zamanları kaçırıyor, sonra dizlerinizi döğüyorsunuz. Boş yere enerji harcamak derler buna. b) Yerine göre derhal ve bizzat tedbir almayı bilmiyorsunuz. Elinizde bu kadar geniş salahiyetler olduğu halde, dar bir daire içinde, bir çıkmaza yuvarlanmış gibi dönüp duruyorsunuz. c) Klasik metotları kırarak, o yeni işe göre, yeni metotlar bulmak lüzumunu, bu bakımdan kafayı bir motor gibi işletmek gerektiğini takdir etmiyorsunuz. Hayatta yeni imkânlar yaratmanın birinci şartı tefekkürdür. Başkalarından üstün düşünmenin, onları istenilen noktaya yöneltmeyi temin edeceğini kestirmeniz lazımdır. “(4) “Hiç kimseye acı söylemeyeceksin, kimseyi dövmeyeceksin. Sabırlı olacaksın. Kolayca söz anlamayanlara tekrar tekrar anlatacaksın. Çocukluğun ve gençliğin saflığını, temiz yürekliğini, güler yüzlülüğünü ölünceye kadar muhafaza etmeye çalışacaksın. Yüzün her vakit, herkese en çok üzüntülü ve kederli olduğun zamanlarda bile daime gülecek. Köylülerin ve öğrencilerin arasında (güler yüzlü-tatlı dilli öğretmen) diye anılmalısın. Öğrencilerle düşüp kalktığın zamanlarda çocuk olmasını, çocuk gibi hareket etmesini bil, onların oyunlarına katıl, onlarla arkadaş ol. Öğrencilerine kendini herkesten çok sevdireceksin. Başın sevgilerden örülmüş bir taçla süslü olarak yaşamalı ve böyle ölmelisin.” “Karşılaşacağın her meselede her işte hayatın çirkin, üzüntülü taraflarını değil, güzel, zevkli, tatlı taraflarını arayıp bulacaksın.” “En basit bilgilerden başlayarak çevrendekilere konuşmayı, oturmayı, yemeyi, içmeyi, çalışmayı, dinlenmeyi, gezmeyi, türkü söylemeyi, milli oyunlar oynamayı, temiz olmayı, düzenli iş görmeyi, her şeyi her şeyi kendi hayatında örnek olarak öğreteceksin. “Köydeki geçimsizlikleri asla körüklemeyeceksin... Birbirleriyle iyice anlaşmış, birbirlerinin zararına çalışmayan bir halk birliği yaratacaksın. ...Hayatı didişmeden, boğazlaşmadan daha güzel yönleri bulunduğunu, asıl yaşanmaya değer kısmının da bu tarafı olduğunu köylülere duyuracak, iyice anlatacaksın.” “Köylüye ve halka güvenilmedikçe, onlar sevilmedikçe hiçbir iş yapılamaz. Onlara insan gibi muamele ediş, meseleleri tatlı dille anlatış sizin metodunuz olmalı. Bu usulü zamanla toplumun arasına iyice yaymalısınız. Köylülerin ve öğrencilerin arasında (güler yüzlü-tatlı dilli öğretmen) diye anılmalısın. Öğrencilerle düşüp kalktığın zamanlarda çocuk olmasını, çocuk gibi hareket etmesini bil, onların oyunlarına katıl, onlarla arkadaş ol. Öğrencilerine kendini herkesten çok sevdireceksin. Başın sevgilerden örülmüş bir taçla süslü olarak yaşamalı ve böyle ölmelisin.” “Birçok insanlarda olduğu gibi sende bir huy var ki o da içinde bulunduğun veya elinden tuttuğun işleri herkesi kendin kadar alakalı görmek istiyorsun, başka insanların da o işi senin gibi anladıklarını ve ehemmiyetini kavradıklarını zannediyorsun. Ondan sonra da bu kanaatler üzerine mütalaa yürüterek boş yere asabileşiyor sun. Bu mentalite ile hareket ettiğin için bazen insanlara haksızca isnatlarda bulunacak kadar ileri gidiyorsun. İş denilen şey muayyen şartlar içinde yapılır. Babayiğit adam da bu şartları yene yene işi başarır. Bu dünya kuruldu kurulalı böyle olagelmiştir. Ve böyle de gidecektir. Bizin gibi mutavassıt (orta halli) insanın nasibi budur. Süperyör olabilir de her şeyi kendi istediğin gibi yaptıracak iktidarı eline alabilirsen o zaman şekil başkalaşır. O zaman da Kızılçullu’da okul direktörlüğü yapmaya lüzum görmezsin. (6) Maarif Müdürü veya müfettiş kim olursa olsun Vekaleti temsil eden insanlar sıfatıyla onlara karşı, (ifade veremem, yapamam, kabul edemem, istifa ederim) gibi sözler söylemek yalnız çocukça sayılacak şeyler değildir, o tarz hareketin, nezaket, arkadaşlık hukuku, amire itaat, işbirliği gibi insanı kıymetleri ilgilendiren tarafları vardır ki, onların yıkılışı çocukluk veya hata kelimeleriyle ifade edilemez. Hele başkalarına ait mektupları açmak gibi usullere başvurmak çok karanlık işlerdir. Hatayı anlayarak veya ikaz edildiği zaman idrak ederek tashihi cihetine gitmek büyük ve saygıya değer bir meziyettir. Biz, sizlerden ve yetiştireceğiniz talebeden bunları bekliyoruz. (7) “Başkalarının görevlerini yapmamaları yüzünden çekilen sıkıntılar çok üzücüdür. ...Onlar toplumun iç bünyesinden ateşlenen birtakım çıbanlardır. Onlara ameliyat yapma sırası da gelecektir. Fakat ne zaman olduğunu söylemek mümkün değildir. Sana şimdi söyleyebileceğim ilaç şudur. Görevini her türlü şartlar içinde iyi yapmaya çalışmalısın, çok okumalısın, ölçülü davranmayı, sınırlı konuşmayı veya yazmayı kendine ilke edinmelisin. ( Bu yazdıklarını okuyunca düşündüm. Bu yazdıklarının arkasında İsmail Hakkı Tonguç’un kişiliği ve insancıl yapısı ile bir bilim adamının titizliğini görmemek mümkün değildir. Bundan dolayı köy enstitülerindeki başarı mükemmeldir. Telkin ve yönlendirmeleri göle düşen küçük damlalar olsa bile bu damlalar kıyılara büyük dalgalar olarak vurmuş ve ses getirmiştir. Bu dalgaların gücünü hissedenler bir daha o yanlışlara düşmemiş. O güzel Köy Enstitüsü başarısı doğmuştur. “Bilgi ve tecrübeleriniz çoğaldıkça benim dediklerimin ne demek olduklarını anlayacağınıza eminim.” Derken bir kurum içinde birlik ve beraberliği teşvik edici yazısı da unutulacak gibi değildir. “Köylülerin ve öğrencilerin arasında (güler yüzlü-tatlı dilli öğretmen) diye anılmalısın. Öğrencilerle düşüp kalktığın zamanlarda çocuk olmasını, çocuk gibi hareket etmesini bil, onların oyunlarına katıl, onlarla arkadaş ol. Öğrencilerine kendini herkesten çok sevdireceksin. Başın sevgilerden örülmüş bir taçla süslü olarak yaşamalı ve böyle ölmelisin.” Diye yazdıkları da öğretmenlerin kulaklarında küpe olacak sözlerdir. “Hele başkalarına ait mektupları açmak gibi usullere başvurmak çok karanlık işlerdir. Hatayı anlayarak veya ikaz edildiği zaman idrak ederek tashihi cihetine gitmek büyük ve saygıya değer bir meziyettir. Biz, sizlerden ve yetiştireceğiniz talebeden bunları bekliyoruz.” Diye yazdığı mektubun bu satırları bile hepimizi iyiye güzele yönlendiren sözlerdir. Tonguç’un mektupları bugün eğitim sistemimizdeki sıkıntıları anlamak ve çözmek konusunda da tüm yöneticilere bir rehberdir. Tonguç’un bu mektupları her yönetici ve öğretmen tarafından okunmalıdır. Öğrenciden, öğretmene ve köylüye ulaşmada farklılık yaratır.
Hasan OKURSOY
Kaynak;
(1) Kepirtepe Köy Enstitüsü Müdürü İhsan Kalabay’a yazılan mektuptan. (2) Ladik Akpınar Köy Enstitüsü Müdürlüğü vasıtasıyla inşaat tatbikatı
yapmakta olan Çifteler Köy Enstütüsü talebesine 26-9-1940 tarihli dilekçesine mektup şeklindeki cevabından. (3) Kepirtepe Köy enstitüsü Müdürü Nejat İdil’e yazdığı 9-7-194 tarihli mektuptan. (4) Beşikdüzü Köy Enstitüsü Müdürü Hürrem Arman’a yazdığı 22-10-1941 tarihli mektuptan. (5) Köy Enstitülerini Bitiren Öğretmenlere yazmış olduğu mektuplardan. (6) Kızılçullu Köy Enstitüsü Müdürü Emin Sosyal’a yazdığı 8-11-1938 tarihli mektuptan. (7) İsmi verilmeyen bir köy enstitüsü müdürüne yazılan mektuptan. ( Nif Köyü Başöğretmeni Rıza Gürel’e 25-1-1946 tarihinde yazılan mektuptan.
