top of page

GÜNLÜĞÜM;

  • 4 Eyl 2022
  • 2 dakikada okunur

8 Nisan 2001 Pazar;

Uygarlık Türküsü Ulu camiyi ve Darüşşifası ile Demir Çelik cevherinin bulunduğu Divriği'ni gördük.

1996 yılında sanırım terör nedeniyle bu İlçeye gidememiştik. Sivas’tan çıkıp üç saate yakın yol aldıktan sonra vadiye ulaştığımızda baharın müjdesini veren çiçek açmış ağaçlar sanki gülüyordu.

Divriği demir yatakları ile de ünlü bir ilçe. Demir çelik tesislerinde konakladık. Tesislerdeki konukseverlik ile Galatasayar'ın Real Madrid’e karşı aldığı 3-2 lik galibiyetine hep birlikte sevindik. Sanki maç gecesi bir bayramı yaşadık.

Bizi büyüleyen ve Divriğilerin “Dünyanın sekizinci harikası” diye anlattıkları Ulu Camii ve Darüsşifa’yı eğitimci Samim Baştuğ bey gezdirdi. Bu harikayı güzel ve içten anlattı. Mengüzekli Ahmet Şah ve Karısı Turan Melek’i kalem kalem işlemeli kapıları İslamiyet’in kadına verdiği önemi bir başka aydınlıkta aktardı. İki insan figüründen biri Ahmet Şah diğeri ise karısı Turan Melek’e aitmiş. O zaman yaşayanların resme bakışının farklı olduğunu anladık. İlk kapı Darüşsifa kapısı, bu kapıdan kimler geçip gitti. Ne acılar taşındı içeriye ve bu kapıdan ne sevinçler uçup gitti. Bu kapıdan o boşluğa saatlerce boş boş bakan belki o boşlukta boğulan ne umutlar vardı. Şarkılarda türkülerde belki bazıları hayat bulup gitti. Şarkılarla türkülerle dönen bizim hiç görmediğimiz, bilemeyeceğim nelere umut olan bu kapıdan biz de girdik hep birlik. İşleme ve süsleme sanatı ve içerideki seslerin dağılımını sağlayan tavandaki koni şeklindeki kabartmalar bizi büyüledi

Divriği Ulucami Mengücek hükümdarı Ahmet Şah tarafından 1228-1229 yıllarında Selçuklu sultanı I. Alaeddin Keykubad döneminde yaptırılmış. Camii ve darüşşifa 32X63 metre boyutlarında tek bir yapı kütlesi oluşturacak biçimde yapılmış. Kuzey taş kapısı Ulu Camii’nin ana girişi, yüzey duvarından yüksek ve taşkın olan ana kapı, tüm yüzü oyma, yüksek ve alçak kabartma tekniğiyle oluşturulmuş geometrik ve bitkisel ögelerle kaplanmış. Bir yerde tam ve yarım yıldızlar, dörtgen, altıgen, baklava biçimler, bizi yine büyüledi ve hayran bıraktı.

Caminin doğu kapısından hükümdar girermiş camiye. Kapı üstündeki yazıtta Ahlatlı Nakkaş Ahmed adı yer aldığını söyledi Samim Bey. Kapının kemeri içindeki yazıyı ise şöyle Türkçeleştirdi “Yüksek din ve dünya sultanlarının ulusu Yüce Sultan ve Emir’in ortakçısı Abbasi Halifesi, Alaüd-din Keykubat’ın devletli günlerinde yapıldı”

Caminin içine batı kapısından girmeden önce, bu kapıdaki işlemelerin sonradan yapıldığını aktardı Samim Bey. Bu kapıda da geometrik ve bitkisel motifler mevcut. Motifler, dörtgen, altıgen, baklava, sekiz ve on kollu yıldız geçmeler. Fakat Samim beye biz de görünce katıldık. Diğer kapılardaki işlemelerle aralarında bir farklılık vardı. İşte caminin içi; Cami sütunları çapraz ya da yıldız kemerlerle birbirlerine bağlanarak tavan bölümünü oluşturmuşlar. Mihrabı çok iyi göremedik, çünkü çökme tehlikesine karşı tedbir alınmış, demir borularla destek ve koruyuculuk sağlanmış. Yine tavan sütunlarının, sonradan dayanaklığını arttırmak için genişletildiği bize aktarıldı.

Cami içine oturduk; Cami imamı Samim Beyin öğrencisi imiş, bir de güzel sesinden ezan dinledik. Kimler geçti? Kimler namaz kıldı? Buralarda... Hepsi tarih olup geçti diye düşündük.

Hasan OKURSOY



bottom of page