top of page

GÜNLÜĞÜM;

  • 26 Ağu 2022
  • 1 dakikada okunur

29 Ağustos 2004 Pazar; Teyzem, anneannemin ölümünden sonra peştamalını saklamış, onu getirip gösterdi. Annemle birlikte kokladılar. Sonra annem beline dolayarak eşime ; “Saadet eskiden böyle giyerdik” diye söyledi. Daha sonra teyzem annesinden kalan tencere ve bakracı getirdi. Zıntıdaki bağlarında, iki sağdaşı sayacak yerine koyduklarını, ateş yakıp patlıcan yemeği yaptıklarını anlattı. Anlatırken duygulanıp, ağladı gözyaşlarını sildi. Bakraç ile uzun çalıdan süt taşıdığını ve kaymak elde ettiklerini anlatırken, gözlerini ileri dikerek; geçmişi tekrar yaşamak istedi ki; “hey gidi günler, ne tatlı idi, bir yel gibi gelip geçti” diye mırıldandı. Teyzemin bu davranışlarını gözlerken, ben de; geçmiş günleri düşündüm. Son deminde teyzeme kızı Yaşar iyi baktı. Hastalığını nispeten sıkıntısız geçirdi. Fakat eşim ve ben teyzemizi ölüme daha yakın bulduk. Bu günlerindeki duygusallığına dikkat kesildik. Sevecen ve her yakın akrabasını görmek, aramak isteyişindeki ısrarı, üzerine; Vehbi Dayımı telefonla arayıp, onunla hepimiz konuştuk. Faruk Dayımı torunu için kutladık. İbrahim’i ve Fuat’ı bulamadık. Evden ayrılırken; “Teyze dedim, gelecek yıl gelirsen seni zıntıya götüreceğim. O isli sağ taşları birlikte göreceğiz, eğer gelmezsen söz veriyorum o taşları ben bulup okşayacağım” deyince; gözleri yine dolu dolu oldu. Uzaklara bakarken sanki bakışları konuşur gibi idi. Bu bakışlarda bir ses vardı. Yine sevecen, bırakmak istemeyen, sıcak candan samimi duygular içinde konuşmadan bizi uğurladı. Hasan OKURSOY



bottom of page