top of page

GÜNLÜĞÜM;

  • 24 Ağu 2022
  • 2 dakikada okunur

21 Nisan 2011 Perşembe;

Geçen Salı günü hemşerim, emekli öğretmen Hasan Alan Bey telefon etti. “Hasan Bey, Gönen Öğretmen Okulu Mezunları Öğretmen Evinde toplanıp yemek yiyeceğiz, Arkadaşlar tanıdıklarınızı da getiriniz dediler. Perşembe günü saat l3;30’da öğretmen evine gelmek istersen sevinirim” dedi. Ben de; “Hasan Abi memnun olurum, geleceğim” dedim. Bugün 20–25 kadar Gönen Öğretmen Okulu mezunu emekli öğretmen ağabeylerim ile öğretmen evinde yemekte buluştuk. Mezun öğretmenlerin büyük çoğunluğu köy enstitüsü zamanında okula başlamışlar. Kimi, enstitü zamanında, kimi ise öğretmen okuluna dönüştükten sonra okuldan mezun olmuşlar. Yemek sonunda anılarını anlattılar. Onlarla birlikte olmaktan ve anlatılanlardan çok keyif aldım. Mezun öğretmenler arasında hemşerilerimden Mehmet İsfendiyor, Mustafa Aydemir ve öğretmenim Mehmet Karakaya da vardı. Tarım öğretmeni Mehmet Ali Bey ile ilgili anılar dikkatimi çekti. Mehmet Ali Bey öğretim yılı başında yeni gelen öğrencilere okulu gezdirir ve tüm çiçek ve ağaçları tanıtırmış. Bir gün tarım dersinden yazılı yapmış. Bir tek soru sormuş. O soru da;”Okul giriş merdiveni önündeki ağacın ismini yazınız” olmuş. Kimse de bilememiş ve öğrencilerin hepsi zayıf almış. Marangoz öğretmeni Mustafa Rende de; Cilanın ham maddesini sormuş. Bunu da öğrenciler bilememiş. Sıradan öğrencilerin ellerine “İspirto ve Gomalak” diye vurarak konunun öğrenilmesini sağlamış. Aradan yıllar geçmiş, fakat emekli öğretmen ağabeylerim cilanın ham maddesini hala unutmamışlar. Orhan Çaplı Bey de öğretmenleri olmuş. Ondan çok şey öğrendiklerini anlattılar. O geldikten sonra okuldaki eğitimin kalitesinin çok iyi olduğunu aktardılar. Okulda işçi grubu da öğrencilerden oluşurmuş. Bir hafta o öğrenciler derse girmezlermiş. Okulun tüm işlerini onlar görürlermiş. Bu münavebeli yapılırmış. Gönen Köy Enstitüsünde iş eğitimi, müzik ve folklor öğretimi önemli imiş. Sabah mütalaasından sonra yarım saat haftanın bir günü müzik, bir günü de milli oyun için ayrılır ve top sahasında her sınıf daire şeklinde toplanırmış, dairenin ortasında da iyi bilenler küçük bir daire yaparlarmış. Biraz yüksek yerde de müzik aletlerini çalacak olanlar yer alırmış. Bu şekilde temrin yapılarak öğrenme sağlanırmış. Daha sonra da sabah kahvaltısına gidilirmiş. Hepsi milli oyunları, türküleri çok iyi öğrenmişler. Gittikleri yörelerin okullarında bu çalışmaları ile de dikkati çekmişler. Hala “Ziraat Marşı” ezberlerinde, İsmail bey gür sesi ile okuyarak eski günleri bize de yaşatmak istedi. İşte o; “Köy Enstitüleri (Ziraat) Marşı”

Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine Milletin her kazancı, milletin kesesine, Toplandık has çiftçinin Atatürk'ün sesine, Toprakla savaş içini ziraat cephesine. Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz, Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz. İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak. En yeni aletlerle en içten çalışarak, Türk için yine yakın dünyaya örnek olmak, Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alnı ak. Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz. Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz. Kuracağız öz yurtta, dirliği düzenliği. Yıkıyor engelleri, ulus egemenliği Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği. Bizimdir o yenilmek bilmeyen Türk benliği. Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz. Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

Fakat İsmail Bey, uzakta bir boşluğa bakar gibi durdu; “Ne acı ki; komünizmi bilmiyorduk, bize “gominist” dediler. O güzelim okullarımızı kapatıp gittiler” dedi.

Hasan OKURSOY

Not; Resimler Hasan Alan abimizin resimlerinden alınmıştır.





bottom of page