top of page

GÜNLÜĞÜM;

  • 9 Ağu 2022
  • 2 dakikada okunur

GÜNLÜĞÜM; 9 Ağustos 2020 Pazar;

Aziz Nesin 11 Ağustos 1982 tarihli okuma güncesinde, Jose Mauro De Vascon’un “Şeker Portakalı” kitabını kimin verdiğini anımsamıyorum. Fakat “Kim salık verdi ise sağ olsun.” Der ve devam eder “Şeker Portakal’ını okuyup bitirince öyle coşkulandım ki mutluluktan, ilk işim yazarın ansiklopediden yaşamını öğrenmek oldu.” Diye ilave eder.

Yazar Meksikalı imiş. Yazılanlar, Aziz Nesin’in içini sevgi ve acıyla doldurmuş. Hepimizin bu kitabı okumasını istemiş.

“Ben bugün 72 kitabımla bu mutluluğu verebildim mi? Kesinlikle bilmiyorum güvenli değilim. Kırk sekiz yaşındaki yazar romanı beş yaşındaki çocuğun dilinden yazmış.” Diye söylemiş.

Sonunda “Güzel roman, okuduğum için mutluyum” diye yazısını tamamlamış.

Aziz Nesin’ın yazdığı kitaplar benim hep ilgimi çeker. Eserleri sürükleyicidir.

Daha önceki yazılarımda da anlatmıştım. Günü, günün bende bıraktıklarını yazarım. Onlar birikir, durur bazen onları gün yüzüne çıkarır, sizlerle paylaşırım. Bu yıllarca amatörce bir uğraşım alanım oldu, beni mutlu etti.

Şimdiye kadar sosyal medya ortamında yani Facebookta bir gün şiir, bir gün de düz yazılarımı sizlere ulaştırdım. Buna da bir yıldır her gün devam ettim. Bugünkü günlüğümde, Aziz Nesin’in okuduğu bir kitabı ve yazarı hakkında söylediklerini yazdım.

Feridun Andaç “Üstümdeki Gül Yaprağı” deneme kitabında “Okuma Alanları” başlığı altındaki yazısında “Sürekli yazan ama her gün yazan birinin önceliği okumaktır. Bunsuz yazının labirentlerinde gezinmeyi isteksiz arzusuz, yolsuz, yönsüz bir dervişin dönenip durmasına benzetirim.” Der.

Bu nedenle okumadan yazılmaz. Ben de devamlı okurum.

Feridun Bey “Günce Tutmak, Günlük Yazmak” başlığındaki denemesinde ise Nurullah Ataç’ın 1953-1957 yılları arasında yazmış olduğu günlüğünden bahsederek “Her gün ne yaptığımı mı anlatacağım? Hayır. Her gün benim ne yaptığım kime ne? Okuduklarım bana bir şeyler düşündürürse onu yazacağım. Okuduklarım yahut gördüklerim, duyduklarım.” Diye yazdığını dile getirir.

Salah Birsel’in, Oktay Akbal’ın günlükleri de Ataç vari günlükler olduğunu açıklar.

İşte bu anlatılanların ışığında benim de yaptığım bu. Günden kalanları, bana bıraktıklarını yazıp size ulaştırıyorum. ayın Andaç yazısının sonunda “Günce okumanın, yazmanın bende böylesi bir anlamı var. Bunu derken de günlüğü ıskaladığım anlaşılmasın. Ataç’ın, Oktay Akbal’ın, Salah Birsel’in günlüklerini her okuyuşumda zenginleşirim, edebiyat solumanın bir başka boyutunu yakalarım onlarda.” Diye devam eder. (…) “…Günce’yi bir iç dökme gibi almıyorum, almamak gerektiğini düşünüyorum. Günce yazmanın bende yazma iç disiplini oluşturduğunu; okuyup yazdıklarımın arkasında böylesi bir laboratuvarın bulunduğunu söylemek istiyorum.” Diye yazısını özetler.

Evet, Feridun Andaç beye aynen katılırım. Okumak insanı yazmaya iter, okumadan yazmak mümkün değildir. Okumak yazmayı besler. Bu nedenle günlük tutun, güne not düşün, günden kalanları yazılarınızda istif edin. Günün birinde gün yüzüne çıkarın.

Hasan OKURSOY


bottom of page