FARUK YAPICI
- 15 Eki 2022
- 2 dakikada okunur
Üç dayım da iyi idi. Hepsinin farklı yardımlarını gördüm. Faruk dayım dedemin ilk oğluydu. Ömer Faruk yapıcı sevilen sayılan çarşıda dedemden kalan bakkal dükkânının sahibi olarak uzun yıllar esnaflık yaptı. Şimdi oğlu Bülent aynı dükkânda bu esnaflığını dededen babaya bir miras olarak yürütür.
Bu yazımda Faruk dayımı anlatacağım, göbek adı Ömer’miş dedem babasının ismini ona vermiş. Dedeciğimin babası yapı ustası olduğundan soyadını da yapıcı olarak almış. Küçük yaşta babasını kayıp edince dedesi ona ticareti öğretmiş. Onunla birlikte Uşak’a mal almak için çok gidip gelmiş.
Dükkânında ne ararsan bulunurdu, hani günümüzde 1001 çeşit malın satıldığı mağazalar vardır ya onun gibi idi dükkânı. Çivisinden tutun da yazları potasa, tarım ilacı, fenni gübre, balon fener ve lamba camları raflarda dizilir dururdu. Bulunmayan yoktu.
Nahiyemizin Salı günü pazarı olduğundan yeğenler olarak biz de yardım ederdik.
Bir de Bekilli ve civar köylerin sigara başbayi idi. Pazartesi günü onları Çal Tekel idaresinden alır gelirdi. Balyalarda sigara, kutularda da çay ve kibrit bulunurdu. Bir dolmuşun ve küçük bir kamyonetin kasası dolardı. Onları pazartesi akşamı boşaltırdı. Salı günleri de okul çıkışlarında dükkânda yardımcı olurduk. Dedemler Hocazade olduklarından içki bayiliğini almazlardı. Köyümüzde bir başka esnaf onun bayisiydi.
Bu nedenle dükkânı her zaman tütün kokardı. Salı günleri arı gibi çalışırdı. Yemek yemeğe zaman bulamazlardı. İşler yoğunluğunu yitirince akşama doğru kiraz ali dayıdan bir sıcak pide getirtir, onun içine sadeyağ sürer ve bir de peynir serpiştirir öyle yerlerdi. Bizim de çok hoşumuza giderdi. Dedem kavunu keser onu taslak yapar kaşıklardı. Bir de şeftali yiyişi vardı ki unutamam, anımsadıkça hala ağzım sulanır.
Dükkânın önünde bir dut ağacı vardı. Onun dibinde dayım ellerimize su döker muhakkak yıkatırdı. Hele yıkadıktan sonra elini başına sürsen, yeniden yıkamamızı isterdi. Sanırım temizliğe farklı bir önem verirdi.
Mükemmel bir insandı. Dedikodusu yoktu, hak hukuk gözetirdi. Biz yeğenleri de devamlı kollardı. Dedeciğim müşteri ilişkilerinde biraz katıydı. Beş kuruş için bazen müşteriler çekip giderlerdi. O kadar malın nasıl fiyatlarını aklında tutarlardı diye ben de şaşardım. Her malın yerlerini raflarda bilirlerdi. Bazen de aradıkları olurdu, o zaman müşteriye “daha sonra gel” derlerdi.
Fatma yengemle evliliklerinde, önce Süleyman doğdu babasının adını koydu. Daha sonra da ikinci oğlu olunca ona kara oğlanın ismi olan Bülent’i verdi.
Nahiyenin aynı zamanda gazete bayisi idi. Daha sonra bıraktı. Mustafa Beye bayilik geçti. O zamanlar gazeteler bir gün sonra nahiyemize gelirdi. Dayıcığım Akşam gazetesi okurdu. Çetin Altan “Taş” köşesinde güzel yazılar yazardı. O yazıları kaçırmazdı. Bir ara Son Havadis okumak istedi. Birkaç gün geçince yeğen git sen bana Mustafa’dan yine Akşam gazetesi al derdi.
Biz yeğenlerin yetişmesine çok gayret gösterirdi. Ortaokuldan mezun olduğumuzu öğrendiğimizin ertesi günü teyze oğlum Sadi ile beni Zeyve ve Kuyucak köylerine çağla (zerdali çekirdeği) almaya gönderdi. O zamanlar zerdali çekirdekleri toplanır, kırdırılır ve içini dedeciğim İzmir’e götürürdü. Yazları ben de onları mahalle arkadaşlarıma ücretle kırdırırdım. Kışın da kabukları çok güzel yanardı.
Çok güzel günlerdi, bugün o günleri düşündüm.
Dedeciğimi, dayılarımı ve diğer yakınlarımı rahmet ve özlemle anarım. Huzur içinde uyusunlar.
Hasan OKURSOY 27 Temmuz 2020 Yelki
