top of page

DEPREM-2

  • 19 Ağu 2022
  • 4 dakikada okunur

Tanrıların Arabaları yazarı Erich Von Danıken kitabın giriş kısmına; “Bu kitabı yazmak yürek işiydi, okumak da bir o kadar cesaret gerektirecek.” Diye yazmış. “…binlerce, milyonlarca yıl geriye uzanan geçmişimizde, tutarsız noktalar bulunuyor. Bilinmeyen tanrılar, geçmiş yıllarda insanlarla dolu uzay araçlarıyla ilkel dünyayı defalarca ziyaret etmişti.” Diyerek, gezegenlerimizin, başka dünyalardan gelen yaratıklar tarafından ziyaret edildiğini anlatır. Yazar tarihi kalıntıları, kayıp şehirleri, roket alanlarını incelemiş ve insanlık tarihine müdahalede bulunan dünya dışı varlıklara dair bilimsel kanıtları ortaya koymaya çalışmış.

Yazar; “Şili kıyılarının 3050 kilometre açığında bulunan bu küçük kara parçasında dört bir yana saçılmış heykelleri görenler şaşakaldılar. Çelik kadar dayanıklı kayalar, peynir keser gibi kesilmiş, 10000 tonluk kayalar dağlardan koparılmış, yerlere serilmişti, Yüksekliği 10 ile 20 metre arasında değişen 50 tonluk heykeller, ziyaretçilere meydan okurcasına bakıyor, robotlar gibi hareket ettirilmeyi bekliyordu.” Diyor. Devamında “Araştırmalara göre, heykeller orijinal de şapkalıydı. Ama bunlar bile heykellerin ilk haline ulaşmaya yetmiyordu. Şapkaların yapımında kullanılan on tonluk taşlar, heykel gövdelerinden uzakta duruyordu ve birleştirilmek için metrelerce yükseğe kaldırılmaları gerekiyordu.” Diye ziyaretçilerin şaşkınlığını dile getirir.

Bu kitabı 1974 yılında okuduğumda ben de anlatılanlara şaştım. Yazar “bu anlattıklarımı bir düşünün” diye yazmış. Hala düşünüyorum, yazılanlara bir cevap bulamıyorum.

Bugün yazacağım bu deneme yazımda, asıl konum bu değil. Kitabı okuduğumda çok etkilendiğim için yazımın girişinde kitaptan kısaca bahsetmek istedim.

Deprem konusunda ilgili olduğunu düşündüğüm aşağıdaki makale de beni çok etkiledi. Bütün kutsal din kitaplarında da dile getirilen hususlar, “Mısır papirüs” buluntu yazılarındaki gibi yer almasa bile bir benzerlik taşımaktadır. Yazıda belirtildiği gibi doğanın dilini ve bize bir şeyler anlatmak istediğini vurgulamak istedim.

Bu yazı; 17 Ağustos 2017 tarihinde Denizli Ekspres gazetesinde Sedat Kaya tarafından “4000 Yıllık Papirüs, Ege Depremleri ve Koynumuzdaki Bomba” başlığı ile yayımlanmış. Bu yazıyı olduğu gibi aldım

“Tarih 1828'di.. Mısır'da bir papirüs bulundu.. MÖ 1600'lü yıllara aitti.. Papirüs'ü İpuwer isimli bir Mısırlı yazmıştı.. 1909 yılında çevrildi.. Yazılanlar inanılmazdı.. Mısır'daki kıtlık, kuraklık ve felaket dönemini anlatıyordu.. Nehirlerden kan akmıştı.. Sular zehirlenmişti.. Gökyüzü karalara boyanmıştı.. Mısır yerinden sarsılmış, büyük yangınlar çıkmıştı.. Kurbağalar, çekirgeler her yeri sarmıştı.. Tarlalarda ekinler mahvolmuştu.. Salgın hastalıklar toplu ölümlere neden olmuştu.. Kızıldeniz ortadan ikiye ayrılmıştı. Mısır sanki Tanrının gazabına uğramıştı.. İpuwer papirüsü bugün Hollanda Leiden Müzesi’nde sergileniyor. İpuwer papirüsünde anlatılanlar Tevrat ve Kuran'da yazılanlarla hemen hemen aynıydı.. İsrailoğullarının Mısır'dan çıktığı dönemden sözediyordu.. Kutsal kitaplara göre Tanrı, İsrailoğullarına zulüm eden firavunu cezalandırmıştı.. Tevrat ve Kuran Tanrının bu felaketlerle peygamberi Musa'nın yolunu açtığını ve kabilesini Mısır'dan çıkarmasını sağladığını anlatıyordu.. Peki gerçek bu muydu?. Tanrı zalim bir firavunu cezalandırmak için çoluk çocuk tüm Mısır'ı kana mı bulamıştı?. Sadece bir kötüyü yok etmek için binlerce günahsızı mı öldürmüştü? Mısır'ın başına gelenlerin nedeni ilahi güç müydü, yoksa bir doğa olayı mı?

Yahudi asılı Rus bilim adamı Emmenuel Velikovski, kutsal kitapların aksine İpurew papirus'unda yazılanları zincirleme yanardağ patlamalarına ve depremlere bağladı. Velikovski'ye göre Ege'de Girit yakınlarındaki Thera adasında bulunan Santorini volkanı o tarihlerde patlamıştı.. Patlama nükleer bombadan bin kez daha güçlüydü.. Tam bir kıyametti.. Minos uygarlığını batırmıştı.. Ege büyük depremlerle sarsılmıştı.. Adalar batarken, yerine yenileri çıkmıştı.. Ardından Sina dağı da patlamıştı.. Tüm Ege, Akdeniz ve Mısır'ın başına gelen felaketin nedeni volkanlar ve onların yarattığı depremlerdi.. Volkanik küller Nil nehrini kırmızıya dönüştürmüştü.. Suyun zehirlenmesiyle kurbağalar karaya çıkmıştı.. Kurbagalar ölünce sinek ve pirelerin çoğalmasına neden olmuştu.. Çekirgeler ekinleri yok etmişti.. Ve salgın hastalıklar baş göstermişti.. Santorini ve Sina'nın külleri gökyüzünü öyle sarmıştı ki, gündüzler gece olmuştu.. Jeolojik araştırmalar, arkeolojik bulgular Velikovski'nin görüşlerini doğrular nitelikteydi.. Tarih 2012 idi.. "Nature Geoscience" dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Santorini yanardağının altındaki magma, Ocak 2011'den Nisan 2012'ye kadar yaklaşık 20 milyon metreküp artış gösterdi. Araştırmayı yapan Oxford Üniversitesi bilim adamları, bulguların yanardağda gözlenmesi gereken bir hareketliliğin söz konusu olduğuna dikkati çekti.. Uydu görüntüleri ile yanardağın kraterine yerleştirilen Küresel Yer Belirleme Sistemi'ni kullanan bilim adamları, yanardağın altındaki magmanın genişlemesinin Santorini Adası'nın deniz seviyesinden 8 ila 14 santimetre yükselmesine yol açtığını da keşfetti..

Tarih yine 2012 idi.. Bu kez Türk bilim insanları Marmaris Bozburun'da denizin altında faal bir yanardağ buldular.. Küdür Burnu’nun kuzeyine doğru yaklaşık 200 metre açıkta, denizin yaklaşık 200 metre derinliğinde iki bacalı bir yanardağdı bu.. Bu bacalarda lav yığılmaları hala devam ediyordu.. İstanbul Teknik Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü ve Maltepe Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yüksek Mühendis Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, bölgedeki deprem yoğunluğunun nedeninin bu yanardağ faaliyetinin olabileceğini açıkladı.. Bilim insanları deniz suyundaki sıcaklığın artma nedenini de bu volkanik hareketliliğe bağlıyor..

Tarih 2017.. Bodrum, Datça ve Ege denizi seri depremlerle sarsılıyor.. Deniz suyu ısınıyor.. Önceki gün yazar arkadaşım Murat Hicyilmaz'ın bir paylaşımı dikkatimi çekti.. Murat yabancı internet sitelerinde çıkan bir haberi gündeme getirmiş.. Alman ve Yunan bilim insanları 13 - 14 yıldır bölgede sürekli yaşanan depremleri, bildiğimiz fay hareketlerine değil, , Ege Denizi'nin altındaki magma tabakasının gitgide yüzeye yaklaşmasına bağlamışlar.. Ve buna kanıt olarak da, volkanik Santorini ve Nisiros adaları çevresinde deniz suyu sıcaklığı ortalamasının 2.75 derece arttığını göstermişler.. Bu artışın 5 dereceye çıkması, volkanik faaliyetin yaklaştığının habercisiymiş.. Bunu araştırmak için Almanların 'Posedion' isimli araştırma gemisindeki 'Abyss' sualtı aracı Santorini ve Nisiros volkanik bölgelerinin deniz tabanını inceliyormuş.. Bilim insanları konunun ciddi olduğunu da belirtmişler..

Niyetimiz felaket tellallığı yapmak değil.. Kehanette bulunmak hiç değil.. Ancak doğa bize bir şeyler anlatıyor.. Ve anlattığı şeyler bizim için hayati önem taşıyor.. Peki biz ne yapıyoruz?. Doğanın dilini öğrenmeye mi çalışıyoruz? Yoksa kader deyip, üstüne mi yatıyoruz?. Murat çok güzel bir soru sormuş.. "Ege'nin doğu kıyısındaki bizler; devlet, üniversiteler, bilim insanları... ne yapıyoruz acaba?. Bilgilenmek istiyorum!." Murat'a katılıyorum.. Ben de inanmak değil, bilmek istiyorum..” diye yazmış.

Bu yazıyı okuduğumda ben de sarsıldım. Sizlerin de düşünmesini istedim. Bu nedenle bu alıntıları da “Deprem 2” başlığı altında yayımladım.

Hasan OKURSOY



bottom of page