top of page

BIRAKACAKLARIMIZ

  • 14 Eyl 2022
  • 3 dakikada okunur

“Yaşadığımız tek tek olaylarla ilgili sürekli kafa yorsak da hayatın kendisi hakkında düşünmeyiz. Bu yüzden ömrümüzün her döneminde yeniliklere hazırlıksız yakalanır, yeni başlangıçlar yaparken zorlanırız. Güvenle ölüme yürüyemeyiz. Aksine ölüm gelip hazırlıksız yakalar bizi.” SENECA

Yaşamın bilinmezliğinde, geleceğimizin nasıl olacağı konusu bizi hep düşündürür. Aslında önemli olan bu an değil, sonumuzun nasıl olacağıdır. Bir gün ne olursan ol bu dünyadan ayrılacaksın. Geride bıraktıkların kalacak. Belki bıraktıklarının kıymeti bilinip saklanacak, belki de o özenle sakladıkların sokaklara en sevdiklerinizce atılacaktır. Hep içimde bir korkuyu saklarım. Kitaplarım ben gittikten sonra sahaflara mı? Yoksa hurda kağıtçılara mı gider? Diye. Vecdi Çıracıaoğlu “Mayhoş Zamanlar” isimli kitabında, kadrocu bir yazar olan “Şevket Süreyya Aydemir”in kütüphanesinin sonucunu anlatmış. Baba oğul olanları görünce çok üzülmüşler. “Bursa Umurbey’de komşuları olan Şevket Süreyya Aydemir, iki katlı evin alt katını kütüphane olarak düzenlemiş. Ölümünden sonra oğullarından biri kitaplarını sokaklara atmış, atılan kitaplardan birini aldığında babası kendisine çok kızmış ve aldığı kitabı tekrar yerine koymuş. Bir süre sonra da Şevket Süreyya beyin oğlu evlerine gelerek babasına kitapları beş yüz liraya satmak istemiş, babası ise oğlunu adeta kovmuş “Önce kitaba hürmet etmesini öğren” diye söylemiş. Daha sonra da kitapları getirtilen bir kamyonete yükleyip götürmüşler.” Babası daha sonra niçin kitapları almadığını oğluna şöyle anlatmış. “Oğlum Şevket Bey gibi adamlar büyük adamlardır. Ben kitapları alırsam, gazeteler sonra bizi yazar” demiş. Sonradan babasının dediği olmuş. Gazeteciler gelmiş, Gemlik ve Orhangazi’de ne kadar bakkal kasap varsa dolaşıp Şevket babayla ilgili haraç mezat götürülenleri toplamaya başlamışlar. Bunlardan sadece bir kısmı ele geçmiş. Fakat babası sonradan pişman olmuş. “neden o kitapları almadım, bir kütüphaneye verirdim” şeklinde söylenmiş. Şevket Süreyya Aydemir’in ilk okuduğum kitabı, “Suyu Arayan Adam” ve İnönü’yü anlatan üç cilt halindeki "İkinci Adam" eserleridir. Onları hala saklarım. Böyle ünlü bir yazarın başına gelenler bizim başımıza haydi haydi gelir diye düşünürüm. Seneca’nın dediği gibi ölüm insanı hazırlıksız yakalayacak. O nedenle sağlığımızda şimdiden tedbiri almamız gerek. Yaşar Kemal de geçen ay edebiyat dünyamızdan ayrıldı. Artık bundan sonra onu biz ve bizden sonrakiler eserleri ile anacaklar. Özdemir İnce; 3 Nisan 2015 tarihli “Yaşar Kemal’in bir şair olarak Portresi” başlıklı yazısında; “Yaşar Kemal hem kekeme, hem kör ve yetimdi, bu şartlarda böyle büyük eserlere imza attı. Nobel’e aday gösterildi. Büyük bir yazardı” diyerek yazarın mükemmelliğini belirterek; “Yaşar Kemal’in kadir gecesinde doğmadığını, yetim, kekeme ve tek gözlü olduğunu ve bu engelleri sonradan silaha çevirdiğini” yazmış ve yazgısını şöyle özetlemiştir. “Yaşar Kemal, bu gerçekler açısından, “İnsan yaralarını tımar etmek için yazar ve şair olur” savını da doğrulayan bir başlangıç ve sonuç olarak görülebilir. Yaşar Kemal bir yetim, çünkü üvey ağabeyi onun gözleri önünde camide babasını öldürmüştür. Kimdir bu üvey ağabey? 1915 yılında Rus ordusunun önünden kaçan ailenin Van Gölü dolaylarında, bir yol kıyısında bulduğu terk edilmiş bir kundak çocuğu. Yaşar Kemal kekemedir ve on yaşına kadar kekeme kalacaktır, çünkü üvey ağabeyinin babasını öldürdüğünü gözleriyle görmüş ve ağzı yarı yarıya mühürlenmiş. Bir gözü kördür, çünkü amcası kurban keserken elindeki bıçakla Yaşar Kemal’in bir gözünü kör etmiştir.” Diyerek onun kendi kendini nasıl yetiştirdiğine de açıklık getirerek; “Yaşar Kemal’in 17 yaşında Ramazanoğlu Kütüphanesine girerek yazılı edebiyatla karşılaştığını ve tüm ünlü eserleri okuduğunu” da Özdemir İnce yazısında belirtmiştir. İlkokul mezunu olan Yaşar Kemal’in bu şartlarda yazdığı eserlerle “Nobel”e aday gösterilmesi, yeteneğinin dışında, kendi kendini iyi yetiştirdiği gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Bunları neden bulup yazdım. Bırakılanları ve ünlü yazarlardan kalanları biraz anlatmak istedim. Bizden kalanları çocuklarımız nasıl saklar? Onların başına neler gelir?” bilemiyorum. Fakat düşünmüyor da değilim. Dilerim kendilerine yakışan yolu seçerler.

Hasan OKURSOY

6 Nisan 2019 Yelki



bottom of page