top of page

ATTİLA İLHAN III

  • 28 Kas 2022
  • 2 dakikada okunur

Attilâ İlhan’ın her şiiri güzeldir. Şiirlerinin öykülerini kitaplarının sonundaki ekler bölümünde yazdığını daha önceki yazımda dile getirmiştim.

Şimdi bir şiirini uzun da olsa sizlerle paylaşacağım.

Ayrıca öyküsünü de yine ekler bölümünden özetleyerek aktaracağım.

SAKIN HA

sabiha bu adamlar beni alıp götürecek sakın ha ağlamanı istemiyorum soracakları varmış yıllardır sorarlar anlaşılan bu sorgu daha yıllarca sürecek ilk götürülüşümü bak hatırlıyorum sendikaya yazıldığım günlerdi sanıyorum otomobil farlarına yağmur yağıyordu cıgaram ıslanmış sokaklar nedense dar bu defa aksi gibi zilzurna ilkbahar çocuğa bir şey söyleme sabiha belli olmaz sakın ha ağlamanı istemiyorum bakarsın çabuk biter akşama evdeyim uzayacak olursa git hüseyin'i bul eli kızıl kanda olsa bizi bırakmaz çantamı hazırlarsın pijamam terliklerim izin verirlerse seni de beklerim hani bir gülümsemen vardır sanki istanbul gözlerin gözlerimi bulur bulmaz içimde bütün şehir atlı karınca gibi döner ha döner ışık renk ve pul hay allah bu ilkbahar beni öldürecek rüzgardaki kokular dudaklarımdaki tuz bu adamlar sabiha beni alıp götürecek günlerden cuma sabah saat dokuz sakın ha ağlamanı istemiyorum paran var mı yok mu bilemiyorum al şu yüz lirayı yanında bulunsun yüz de bana kalıyor varımız yoğumuz çocuğa bir şeyler al onunla avunsun beyler ben hazırım haydi gidiyoruz sabiha unutma seni bekliyorum

Attila İlhan, Şiir’de bir sendikacının götürülme anını yansıtmış. Bu durumu notlarında anlattığına göre şiirin farklı bir serüveni de olmuş. Şiirini önce Cumhuriyet’in sanat ekine göndermiş. Şiir belli bir süre yayımlanmayınca, şiirinin birkaç yerinde değişiklik yapmış ve “Özgür İnsan” dergisine de göndermiş. Durumu Cumhuriyet gazetesi yayın müdürü Oktay Kurtböke’ye de mektupla bildirerek, şiiri yayınlamamalarını bir başka dergiye verdiğini belirtmiş.

Buna rağmen hafta sonu Cumhuriyet gazetesinde şiiri yayımlanınca, özgür insan dergisinde de yayımlanan şiirinden dolayı şair güç duruma düşmüş.

Durumu bir söyleyişi sırasında Dr. Mustafa Şerif Onaran’a da aktarmış. O da Türk Dili Dergisi “Değinmeler” sayfasında bu durumu yazmış.

Hatta Hasan Pulur, şiiri okuyunca İsmail Sivri ile eskiden kaldıkları Aksaray’da pansiyonu olan “Teyzenin” evinde yaşadıkları bir anıyı hatırladıklarından dolayı o zaman gördüklerini yazısına konu etmiş.

O ev rutubetli bir yermiş. Bir akşam evlerinde kalan bir arkadaşları “Ulan gidin denizde yatın daha iyi” diye o zaman kaldıkları evi çok güzel özetlemiş.

Hasan Pulur ve İsmail Sivri bir sabaha karşı, evin kapısında bir cipin durduğunu görmüşler, sokak ahalisi pencerelere üşüşmüş. Ev sahibi teyze haberi getirmiş. “Sendikacı Niyazi’yi götürüyorlar” demiş.

Dr. Mustafa Şerif Onaran olay İzmir’de geçti diye yazısında değinince buna Hasan Pulur üzülmüş. Onlar da olayın İzmir'de geçtiğini bilirlermiş. Oysa onlar şiiri okuyunca 1950 yılında pansiyoncu teyzenin evinde kaldıklarında, gördükleri o olayı anımsamışlar, şiir onları oralara götürmüş.

Hâlbuki Attila İlhan, 12 Mart sonrasında bir sendikacının götürülme anını şiirinde yansıtmaya çalışmış. Durum bundan ibaretmiş. (1)

İşte bu şiirin böyle bir serüveni olmuş.

Attilâ İlhan sorguya götürülen bir adamın duygularını şiirinde çok güzel dile getirmiş. (2)

Hasan OKURSOY 23 Kasım 2020 Yelki

Kaynak;

(1) Hasan Pulur 17 Ekim 2005 tarihli Milliyet Gazetesi köşe yazısı (2) Attilâ İlhan, Ayrılık Sevdaya Dahil, Bilgi Yayınevi 5. Basım 1998, (116-120) s.



bottom of page